Dr. Irem Motan zur Erwachsenenbildung

Von TÜDEV zur Erwachsenenbildung:

Zusammenfassung des Referates von Dr. Irem Motan

Göçmen kökenli (3.nesil) çocuk ve ergenlerde fazla kilo ve obezite sorunu

Günümüzde fazla kilolu olmak veya obezite halk sağlığı alanında en önemli konulardan biri olma yolundadır. Bir çok fiziksel ve psikolojik hastalığın risk faktörlerinden biri olarak görülen obezite, özellikle göçmenlerde yoğun olarak rastlanmaktadır. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada olmak üzere önemli ölçüde göç alan gelişmiş ülkelerde, bu konuda yapılan çalışmalar gün geçtikçe artmaktadır. Ancak göçmen ailelerden gelen çocuk ve ergenler ile yürütülen araştırmalar kısıtlı sayıdadır ve yetersiz kalmaktadır. Halbuki fazla kilolu veya obez olmak, hem gençlikte hem de yetişkinlikte pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. Bunların başında çocuk yaşta başlayan beğenilmeme korkusu ve değersizlik duygusu temelinde gelişen özgüven sorunları; bu sorunlara bağlı olarak insan ilişkilerinde problemler bulunmaktadır. Aşırı kilolu çocuk ve gençlerde davranış problemlerine sıkça rastlanmaktadır. Öte yandan, özellikle kız çocuklarındaki fazla kilo ve obezite sorununun yetişkinlik döneminde, depresyon ve kaygı bozukluklarına yol açtığı ile ilgili çalışmalar yürütülmektedir. Sonuç olarak, fazla kilo ve obezite sorunu olan 3.nesil göçmenler psikososyal uyum konusunda önemli bir risk grubudur.

Bu konuda yapılan yetersiz sayıda araştırmalarda, kültürel ve etnik farklılıkların yanı sıra cinsiyet, yaş, sosyal sınıf ve ailenin göçtüğü ülkede yaşam süresi başlıca etmenler olarak kabul edilmektedir. Çalışmalardan elde edilen bulgular farklı olduklarından, sağlam bir temel bu alanda oluşturulamamaktadır. Almanya’da yapılan bazı çalışmalar, Alman gençler ile göçmen kökenli gençlerde fazla kilo ve obezite sorunu prevelansını bölgelere göre farklı sonuçlarda bulsalar da, göçmen kökenli ergenlerde bu soruna rastlanma oranı, Alman ergenlerin aşağı yukarı 2 katı kadardır (Delekat, 2003; Erb & Winkler, 2004; Kromeyer-Hauschild ve arkadaşları, 2001).

Literatürde bu konudaki bulgular, obezitenin ergenlerde görülme sıklığının, göçmen ailesinin sosyo-ekonomik statüsü düştükçe ve/veya ailenin göçtüğü ülkede yaşama süresi uzadıkça arttığını ortaya koymaktadır (Flodmark, 2004). Ancak Almanya’da yapılan bir çalışmada tam tersine bulgulara ulaşılmış, yüksek gelir rapor eden göçmen ailelerin çocuklarında daha fazla obezite bulunmuştur. Ayrıca, Almanya’da yaşama süresi önemli bir etken olarak gözükmemektedir (Will ve arkadaşları, 2005).

Avrupa’da, etnik köken veya göçmen statüsünü değişken olarak ele alan, obeziteyi de BMI (BODY MASS INDEX) ölçümleriyle yapan az sayıda araştırma vardır. Bu yöntem, çocuk ve ergenler ile çalışırken, yetişkinlerden farklı olarak, daha zor olmaktadır. Çünkü yaşa ve cinsiyete göre ayarlamalara ihtiyaç duyulmaktadır ve tanımın yapılması için bile belli normlar oluşturmak gerekmektedir (Öner ve arkadaşları, 2004). Örneğin İngiltere’de yapılan bir çalışmada, Hintli ve Pakistanlı ergenlerin İngiliz ergenlere göre fazla kilolu oldukları bulunurken, Bangledeşli ve Çinli ergenlerin düşük kilolu oldukları ortaya konulmuştur (Saxena ve arkadaşları, 2004). Hollanda’da ise, Türk ve Faslı gençlerin, Hollandalı gençlere kıyasla ortalama BMI ölçümlerinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Brussaard ve arkadaşları, 2001). Yeme bozuklukları çalışmaları yapılırken, sadece ölçümlerin değil, aynı zamanda beslenme davranışlarının ve yeme alışkanlıklarının da kültüre hassas bir bakış açısıyla incelenmesi gerekmektedir.

Aşırı kilo ve obezite sorunları konusunda, toplumu bilinçlendirmek ve farkındalığı arttırmak amacıyla yapılan önleyici çalışmalarda aileler, okullar, sağlık alanı/çalışanları, hükümet, endüstri ve medya birarada çalışmalıdır. Sağlıklı yiyecekler ve beslenme davranışlarıyla ilgili olarak yapılacak eğitimler son derece önemlidir. Öte yandan, halihazırda bulunan vakalardaki obezitenin tedavisinde şimdiye kadar denenen aile odaklı tedavilerin yanı sıra son zamanlarda empirik olarak desteklenen bilişsel-davranışçı psikoterapiler başarılı bulunmaktadır. Kilo verme konusunda gerçekçi/makul hedefler koymak ve bunlara ulaşmak üzere yaşamlarında, beslenme ve günlük hareket/spor konusunda değişiklikler yapmak bu vakaları motive etmektedir. Aile desteğinin yanı sıra özgüven konusunda profesyonel destek alınması da önemlidir. Özgüven eksikliği, kişiler arası ilişkilerde sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunlar sonucu yaşanılan olumsuzluklar karşısında duyulan duygularla başa çıkamayan ergenler, aşırı yemek yemeyi duygularını bastırmak veya telafi/değiştirmek etmek için sağlıksız bir başa çıkma yöntemi olarak kullanmaktadır. Yeme davranışı üzerinde kontrolü kaybetme aşırı kilo alma ile sonuçlanmaktadır. Kişiler arası sorunları azaltılırsa bu ergenlerin, duygu durumlarının(mod) olumlu yönde değişeceği ve zamanla özgüvenlerini tekrar kazanacakları düşünülmektedir (Tanofsky ve arkardaşları, 2007). Bu durumda sağlıksız yeme davranışına gerek kalmayacağından, daha az görülmeye başlanacaktır. Böylece kilo vermek ve korumak daha kolaylaşacaktır. Bu demektir ki, bu ergenlerin kültüre duyarlı bir psikolojik desteğe ihtiyaçları vardır. Hem psikolojik bağlamda kendilerini kısır döngüye sürükleyen mekanizmayı farketme adına, hem de normal olamayan günlük yeme ve hareket davranışlarını değiştirmek adına bir klinik psikologtan eğitim ve destek almaları gerekmektedir.

 

 

 

 

Bu gençlerin gelecekte sadece birer depresyon, psikosomatizasyon ve çeşitli kişilik bozuklukları geliştirme olasılıklarının çok yüksek olması bir yana, Diyabet-2, kalp, yüksek tansiyon hastası adayı oldukları unutulmamalı ve bu risk grubuna gereken özen gösterilmelidir.